Big Red Mouse Pointer

11 Ağustos 2013 Pazar

On İki - Jasper Kent (Danilov Beşlemesi, #1)

TANITIM




Orjinal Adı: Twelve
Yazar: Jasper Kent
Çeviri: Sibel Sakacı
Yayınevi: Can Yayınları
Yayın tarihi: Haziran 2010
Tür: Tarihi gerilim roman
Sayfa: 526

 Napoléon, Rusya seferinde dayanılmaz kış koşullarına mı yenildi, yoksa işin içinde başka güçler de var mıydı?

Rusya 1812 sonbaharında başa çıkılmaz bir düşmanla karşı karşıyadır: Napoléon Bonaparte'ın Büyük Ordu'su. Rus şehirleri Fransızlara birer birer teslim olmuş, İmparatorluğun kalbi Moskova'yı kurtarmak ancak bir mucizeye kalmıştır. Bir grup üst rütbeli Rus asker, son çare olarak Opriçnik adı verilen, Hristiyan Avrupa'nın uzak köşelerinde efsane olmuş on iki savaşçının yardımına başvurur. Sadece geceleri ve yalnız başlarına savaşan çete, koca bir savaşın kaderini değiştirir. Ancak Yüzbaşı Aleksey, çetenin yolu üzerindeki ölüm haberlerinden şüphelenir. Asıl karabasanın henüz başlamadığını kısa sürede anlayacaktır...

"Gerçek tarihi olaylar, sınırsız fantezi ve hiç eskimeyen halk hikâyeleri. Roman, esrarlı olayları, dehşet duygusunu ve tarihi inanılmaz bir ustalıkla birleştiriyor."
Fantasy Book Review

"Tarihi romanla kara fantezinin kusursuz bir birleşimi, benzersiz bir gerilim."
Lisa Tuttle, The Times

"İnsan olmayan varlıkların yarattığı dehşetin, insanların yarattığı dehşeti vurguladığı bir roman."
New York Times Book Review





YORUMUM 

İtiraf ediyorum. ilk 200-250 sayfası boyunca sıkıntıdan patladım. Bu yüzden kitabı bitirmem bir hayli zaman aldı. Aleksey ne kadar zeki adam olursa olsun 200 sayfa boyunca -200 nedir arkadaş!- vampir olduklarını anlayamadı. Yazar epey bir uzatmış. Vampirlerden çok Rusya-Fransa savaşına ağırlık verilmiş. 

 "Voordalak" diye okunuyormuş vampir kelimesinin Rusçası (Rusça'da artık nasıl yazılıyorsa). Tabi bu İngilizceye geçişi. Bizim kitapta da "vurdalak" olarak geçiyor. 

Zaten normalde inanılmaz derecede yavaş okuyan bir insanım. Annem sürekli laf atar bu yüzden -,-
 Öyle isimler var ki kitapta. Bir türlü okuyamadım. Bir de Türkçe okunuşunu yazmışlar. Rusçadan İngilizceye geçmişini yazsalardı kitabı elimden atardım her halde. Çıkardığım ders; Rusçadan uzak dur beybi! Çok zor, çok .s.s

Opriçnikleri çağıran şu 4 askercik:

Dimitriy Fetyukoviç Petrenko:
Lakabı Mitka. Yaşlı biri. Evli değil, çocuğu yok. Sanırım kendinden gençlerle ilgileniyor. Bir ara Natalya (15 yaşlarında bir kız, Nataşa derler kendisine) ile çok iyi anlaşıyordu. Bu tanıtım da Esra Erol yapmış gibi oldu azıcık :D Vampirleri çağırma fikri Mitka'dan çıkıyor.

Vadim Fyodoroviç:
Binbaşı. Bunun kızının adı Yelena Vadimovna. Aklıma ilk Zehir Ustası geldi vallahi. Ve bu Yelena hamile. Erkek çocuğu oluyor. Adı da Rodion Valentinoviç. Ama büyükbabasıyla hiç tanışamayacak :(

Maksim Sergeyeviç Lukin:
En gençleri. 20li yaşlarının başında. Gözlüklü. (Cidden Esra Erol'a bağladım.) Annesinin adı Yelizaveta Malinova.

Aleksey İvanoviç Danilov:
Yüzbaşı. Lyoşa ya da Alyoşa da diyorlar buna. Lakaba bak ya :/ Kitap Lyoşa'nın ağzından anlatılıyor. Dimitriy bunun daha önceki bir savaşta hayatını kurtardığı için oğluna onun adını vermiş. Oğlunun tam adı Dimitriy Alekseyeviç Danilov. Rus ve Osmanlı arasındaki savaşta esir düşmüş. Ve Türkler bunun sol elinin son 2 parmağını kesmiş. Nasıl ve neden yaptığını kitapta anlatıyor. Genel konu hakkında spoiler vermek istemiyorum. Sadece kişi tanıtımı yapıyorum. Şu kadarını söyleyeyim casusmuş bu.

Ben bu Aleksey'i bir türlü sevemedim. Karısı aldatıyor diye gıcık oldum. O dönemde her asker yapıyordur gerçi ama yine de bir nefret büyüdü içimde buna karşı. Karısının adı Marfa Mihailovna.

Metresinin adı Domnikiia Semyonovna (Ama müşterilerine karşı Fransızca bir isim olan Dominique'yu kullanıyor).  Buna çok benzeyen bir arkadaşı var: Margarita Kirillovna. Anladığınız üzere bunlar fahişe. Sahipleri de Petro Petroviç.

Dimitriy'i anlatırken bahsettiğim Natalya'nın babası Boris Mihailoviç, savaşta ölen asker abisi de Fyodor Borisoviç.

Kitaptaki tüm isimleri not aldım. Oradan biliyorum. Okuyamasam da biliyorum yani :P Denis Vasilyeviç Davidov, Alyoşa Popoviç :3 , Fyedor Petroviç Uvarov diğer isimlerden.

NOT: Fyodor Borisoviç - Boris'in oğlu Fyodor gibi bir şey oluyor herhalde. Aleksey'in oğlu da Dimitriy Alekseyeviç'ti zaten. Kadınlarda da baba adına "ovna" geliyor sanırım.

Zimeyeviç Tugarin, Dimitriy'in çağrısı üzerine 12'yi Rusya'ya getiren şahıs. 400-500 yaşlarındaydı sanırsam. Bayağı eski bir vampir. Bu kitaptaki vampirler yaşlandıkça kandan daha fazlasını alıyor. Yeni vampirken sadece kana susamış oluyorlar. Zamanla sıkılıp etleri parçalamaya, tecavüz etmeye falan geçiyorlar. Sonra kurbanlarını diri diri yiyorlar, eziyet ediyorlar; öldükten sonraysa bırakıyorlar.

Amaçları kan içip hayatta kalabilmek değil, kurbanlarının uzun süre diri kalabilip en çok acıyı çekmesi.

Gelelim şu meşhur On İki'ye :) Hepsi takma ad kullanıyor. 12 havarinin isimlerinin Rusça karşılığı. (Havari: Hz. İsa'nın öğüt ve inançlarını yaymakla görevlendirdiği on iki yardımcısına verilen ad.)

Pyotr
Andrey
Yoan
Filipp
Varfolemey
Matfey
Simon
Yakov Zevedeyev
Yakov Alfeyev
Foma
Faddey
Yuda (Favorim hacı :D)

Kısaca kitabın konusundan bahsedecek olursak;
Aleksey, bir müddet sonra hastalık sanılan ölümlerle Opriçnikler arasında bağlantı kurar, birisini izler ve gerçekleri öğrendiği andan itibaren Fransızlarla olan savaşı boş verip -çok değil tabi sonuçta asker- vampirleri tek tek  avlamaya başlar. Dörtlü arasında bu on iki kişinin vampir olduğunu anlayan ilk kişi Aleksey değildir ve Aleksey kadar şanslı da olmayacaktır.
Uzun uğraşlar ve büyük kayıplar sonucu Rusya her iki felaketten de kurtulur: Fransızlar ve vampirler. Fransızlar gibi vampirlerde geri çekilirken pek çok zarar verir Rusya'ya. Ama Aleksey bu 12 kişiden sadece 1 kişiyi sağ bırakır. O da Yuda'cım  tabi :D  Daha sonradan onu da öldürüyor -mu acaba?
Konu bu kadarcık.

NOT: Yazar, kitapta zengin ve fakirin evlerinin yanmasıyla -tüm Moskova alev alev- aynı seviyeye gelmesinden de bahsetmiş. Bu çok hoşuma gitti nedense. Ayrımcılıkların bol olduğu bir dönemde bunun hatırlatılması çok hoş :)

Kitap genel olarak güzeldi. Tarihi severim, savaşı severim. III. Dünya savaşı çıksa da kopsak havasında mal biriyim. Bu yüzden kitabı sevdim. Ölümler falan dozundaydı. Tarih hoş bir şekilde yansıtılmıştı. Adam kitabı yazmadan önce epey araştırma yapmış, belli.

Spoiler vermek istemediğim için yazmadım. Kitabın sonuna doğru ağzım bir karış açık kaldı yeminlen. Yuda, yavrum, sen neymişin beeaa ! Psikopat'ım benim. Muck, muck :*




Kitabın yarısını böyle okuduğum gerçeği:


Şimdi alıntılara geçebilürüüük :D





ALINTILAR

"Fransa büyük bir dalga beyler, ancak Rusya da çok büyük bir sahil."


"Tüm kararları Yuda alıyormuş gibi görünüyor, ama yetkili kişinin Pyotr olması gerektiğini sanıyordum."
"Komik," diye yanıtladı Vadim. "Ben de, benim sanıyordum."


"Opriçnikler, feda edilmeye, bizden daha uygun adamlar. Üzgünüm Dimitriy, biliyorum onlar senin arkadaşların ama maalesef bu böyle."
Dimitri acı dolu ve yapmacık bir şekilde gülümsedi. "Ah Vadim, beni bilirsin. Benim için herkes, feda edilmeye kendimden daha uygundur."


Sevgi, akıldışıydı, ama hem doğru hem de güzeldi. Nefret de öyle olamaz mıydı?


Nefret duyguların en güçlüsüdür. Liderler onu ordularının saldırganlığını kışkırtmak için; erkekler kendilerini, onun yokluğunda düşünemeyecekleri şeyleri yapmaya zorlamak için kullanırlar. (Erkekler ne için zorluyormuş anlayamadım la ben o.O)


"Yaptığın tek hata, Yuda, küçük bir hata değildi." -Aleksey


"Kurtlar ayılara saldırmazlar, ayılar da kurtlara. Bu kurt ayıyı sevdiğinden değil, kazanma ihtimalinin düşük olduğunu bildiğindendir. Peki, sen neyi seçersin, Lyoşa?" -Yuda


"Eğer üç saate kadar dönmezsen, seni aramaya çıkmam, çünkü zaten ölmüş olursun. Kurtlardan geriye bir şey kalmışsa seni ilkbaharda gömerim."


"Zafer olmadan oyun hiçbir şeydir." -Yuda






Can Yayınları, bir ilki gerçekleştirerek On İki'nin tanıtımı için 12 kişiyi opriçnik kılığına sokup İstiklal ve Bağdat caddelerinde gezdirmiş :O  "Kitaba ismini veren on iki savaşçı, sabah İstiklal Caddesi'nde, Taksim Meydanından Tünel'e, akşam saatlerinde de Bağdat Caddesi'nde, Suadiye'den Erenköy'e yürüyerek okurlara kitabın tanıtım kartlarını dağıtmışlar."

Ben nasıl görmem, nasıl duymam o.O 3 yıl önceymiş bi de. Daha bebeydim la ben  o zamanlarda. Okuma yazmam yoktu benim. 


(Bir de üşenmeyip cidden 12 taneler mi diye ekrana parmağımı basa basa saydığım gerçeği var. :P Evet, 12 taneler.)



(Bağa mı bahtın bilader? der gibi bi havası var :P)




(İlk düşüncem ne oldu bilüyünüz mü? "Türkiye'de bu kadar uzun saçlı adam var mıymış o.O" oldu.)


Bu Yuda sanırım. Gerçi o sarışındı ama problem değeel :D




Not: Düşünsenize yanınızdan bir Daemon geçiyor. ÇILDIRIRSIN!!!


"Sevgili Dex,
Ne dediğimi anlamışsındır. Ya da demeye çalıştığımı. Yapsan hiç de fena olmaz haniiiğğğ ?"


Not 2: Sevgili Pegasus ve Ephesus,
Siz yapmasanız da olur canlarım :P Sizden ricada bulunmayacağım... bu seferlik ;)







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder